9 Ekim 2010 Cumartesi

SENDEN SONRA

Aynı mekanda iki kaçak vardı; biri sen, diğeri de ben. Gözlerini kaçırmakla kalmadın sadece, aynı havayı teneffüs etmek istemiyorum dercesine uzaklaştın benden. Aynı filmde iki yalnız ruhtuk biz, iki ayrı karedeydik. Ben deli bir sevdaya tutulmuştum sana dair, sen kaçaktın kendi içinde aşka karşı. Sonra çocuksuluğundan eser kalmamıştı, ben bir ateşin çevresinde yanmayı göze alan bir pervane gibi dolanıyordum peşinde. Elimde seni hatırlatacak bir fotoğraf bile yoktu. Ruhumda esen fırtınalardan bihaberdin. Biliyorum sen bana “kal” demeyecektin. Ne yapmalıydım; biri diyordu söyle sevdiğini diye, ne değişirdi söylesem? Senin için sefil bir hiçtim ben, oysa senin pervanen çoktu çevrende, şık takım elbiseler vardı, hayallerinde kim bilir neler saklıydı. Bir Türk filmi gibiydi sevdamız, klasik bir durum teorisi üzerine senaryosu yazılmış.... Sen her açıdan zengin kızdın, ben senin için bir hiç... 

Kapı kapandı önce usulca, sesim varlığımı temsil etsin derken, ellerim bir poşetin içinde duran evraklara uzandı. Sonra sessizce giydim ayakkabılarımı, dokunsalar ağlayacaktım zaten, öylesine doluyken ayrılık üstüme üstüme geliyordu intikam almak istercesine. Kahretsin, aciz bir ruhla, topal bir sevdayla “Gitme kal” diyecek bir ses bekliyordum umutsuzca. Duyamayacaktım o sesi ben... Gitme desen, kalırdım yanında ve gemileri yakardım sevda limanına demirlemiş, işgal edilen yüreğimdeki esir sevdamı kurtarırdım tek başıma. Allah kahretsin, nasıl sevdim seni.

Duydum ki, sesim kalmış benden geriye, durgunlaşmış yüreğindeki o şen çocuk, susmuşsun gidişimin ardından... Kal demek geçti mi aklından? Yan desen yanmaz mıyım sandın da tutuldu dilin? Sevdin de, seni sevmiyorum derim diye i korktun sevdiğim. Söyler misin ben senin için neyim? Dur! Yorulma sen, biliyorum cevabı ben, koskoca bir hiçim yüreğinde... Her şeyimsin sen, ruhumda ve benliğimde... 

Sensiz koskoca bir gün geçirdim, her anı yüreğime ateşli bir ok gibi saplanıp acı verdi bana. Duydum ki sen çoktan unutmuşsun beni, çınarda mağazalarda gezinmişsin. Kimseler sormamış beni, adresimin belli olduğu yerlerde ve kimseler farkında bile olmamış yokluğumdan... Kör müyüm, köreldim mi bilmiyorum. Yoruldum artık, senin ardında yıllardır koşmaktan, şehir şehir seni arayıp; yüreğimde sana verilmesi için yıllarca taşıdığım emanetin olan sevdayı taşımaktan, bitkin düştüm ama hala senin için yıkılmamak adına direniyorum bu zalim hayata... Keşke anlayabilseydin aşkımın derinliğini gözlerimden, sana söyleyemediğim her şeyi kalbimin uçurumlardan yankılandığı gibi duyabilseydin. Hislerin sıfırın altında eksilerdeyken, ben yüreğimdeki buz dağlarını sevdanın ateşiyle erittim sevgili.

Seni anlatamıyorum, kelimeler cılız kalıyor, seni anlatmama yetmiyor sevdanın tükenmez kalemi, sözler bitti sensizliğin ayazında, mevsimlerden yazmış, sensiz mevsimim hep sonbahar... Kapısında kocaman bir asma kilit asılı yüreğimin, anahtarı sende, tabi ki bulabilirsen... Seni seviyorum, çaresizce bekliyorum seni, belki geç kalsak ta geçmişe dair, gelecek adına gitme dersin diye..... Bekliyorum, öyle bir mevsimde gel ki sevgili, vazgeçmek mümkün olmasın bir şairin şiirinde dediği gibi...

Senden sonra tüm insanlara küstüm biliyor musun? Kendimi zaten az da olsa ışık gören bir hücreye kapatmıştım, seni yazarak yaşıyordum ama şimdi o ışık alan pencereyi de kapattım tuğlalarla, çünkü güneş bana seni hatırlatıyor, çünkü sen benim güneşimsin. Bense senin hiçinim.

Ne olurdu ellerini tutabilseydim, başını göğsüme yaslayıp gitme deseydin de kalsaydım, senin güzel gözlerinin en gerisine bakabilseydim, kulağına fısıldasaydım o kutsal olan iki kelimeyi ve dudaklarının ateşini yanaklarımda söndürebilseydin sevgili. Bize bakan sevgililer aşka gelip, sarılsaydı birbirlerine ve bize imrenen bakışlar olsaydı üzerimizde.... Nazar değdi bize, bu sevdanın elleri tutuldu, ayakları kırıldı sanki. Olmadı işte, kahretsin söyleyemedim yüreğimde bir çığ gibi büyüyen sevdamı senin için yıllarca sakladığımı, kendimi sana adadığımı anlatamadım. Uzanamadı ellerim ellerine, gözlerim gözlerinin en gerisine bakamadı. Sessiz bir rüzgar gibi çıktım gittim, sen kal diyemedin, çünkü ben senin için bir hiçtim. Gitmem bir şey ifade etmiyordu.

Ben sensizliğe götürecek otobüsü beklerken, her an bir yerlerden gelecekmişsin gibi hissediyordum, bekledim. Ben mi dedim sonra senin için. Ben yapardım bunu, sen gitseydin sessizce, düşerdim peşine, koşardım sana geç kalmamak için, bağırırdım ardından “Gitme kal, seni seviyorum, gitme kal benimle” diye... Senin bunu söyleyecek cesaretin yoktu ve giden an geçmişin rafında yerini alıyordu. Seni sevmek için sevmedim ben, sevmelerim ömürsüzdür ve ölümsüzdür. Seni yazıyorum yine, sense kim bilir hangi ruha sürgün ettin ruhunu... Sesin hangi havasız mekanların duvarlarından geri dönüyor kendine, çığlık çığlık.... Seni seviyorum sevgili, melekler fısıldasın kulağına söyleyemediğim tüm sevgi sözcüklerini, sen en mahrem uykularındayken...

Hani belki bir melaike çıkar da, birbirimize söyleyemediğimiz sözlerin gizlendiği anları, sihirli değneği ile aynı mekanda ikimizi bir daha buluşturarak bir şans daha verir bize... O zaman anlarsın, sevgili aramayıp, yıllarca sana adadığımı kendimi, yıllarca seni beklediğimi. Ben sevgili aramıyorum, seni arıyorum sevgili. Çünkü sen her şeyimsin benim bir tanem.

Nasıl özledim seni, bir gün geçti halbuki üzerinden senli anların, nasıl özledim seni bir bilsen. Yokluğunda seni ölümsüzleştirecek kelimeleri inci gibi dizerek, özlemlerimi eritiyorum yüreğimde, seni yaşıyorum aldığım her nefeste ve ruhum senin peşinde yitik, sevdam gözlerinde firari, ben sendeki hiçliğimde yokum sevgili. Sen ne dersen de, seviyorum seni...


ASİMAVİKEMAL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder