24 Ekim 2010 Pazar

12 MEKTUP BİR ARADA

BENİ SEVMEYİ BİLİYORMUSUN? ...
Bitmez tükenmez martıların haykırışı var yüreğimde sana dair uçup gelen. 
Bir yarım sesle sesleniyorum beni duyar mısın? Ayın o acılı suratının 
ardından gün doğduğunda, kanatlarını çırpan bir küçük kuş olduğunda sabah, 
sen yüreğini geçmişin kirinden arındırıp benim ellerime koyacakmısın? Beni 
sevebilir misin? Niyetli misin buna ? Sen ilk yazın kuçağında uyurken 
yağmurlu serin akşamları düşünüp ödünç verilmiş yataklarda geçirdiğin 
sevişmeleri hatırlayıp kahrolacak kadar niyetli misin buna? Toğrağın 
iliğine ve kemiğine işleyen çok eski bir yağmur kadar beni içinde 
barındıracak mısın? Ay düşmüş toprakta menekşe kokulu öpüşmelerle geçikmiş 
iklimlerin ortasındayız seninle.
Zaman durdu sanki birden tartışmalar bitti. Güneşe dönüyor ayçiçeği gün 
hızlandığında ve ben her güne uyandığımda sana dönmeye niyetli. Sana diyor 
ki gözlerim sen bir kırlangıç gibisin. Hayatın sana verdiği uslanmaz 
ruhun içinde her baharda bana dönen ama güzün hep göç eden... Ve ben 
korkuyorum seni sevmekten. 
Bitmeyen şarkılarla avunmayacağım bundan böyle. Bak şimdi gökyüzüne, 
hayali bir gölgeye dönüşüyor benim bedenim. Her nefesinde solumaya 
başladın bile beni. Ve ben korkuyorum. Bir kasımpatı çiçek açıyor sarı taç 
yapraklarıyla. Ve gözlerim tiryakisi olduğum kahvenin tadında. Bunu 
biliyorum gece parçalanıyor, yıldızlar çıkıyor yüreğimden. Kirpiklerim 
titremeye başlıyor. Bu kız çoçuğu yüreğine yumulmuş ve bir daha ağlamak 
istemiyor, anlıyor musun?



BEN SENİ SEVDİM.....
Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözleri degil,yüregimdi seni gören.
Sen damarlarimdaki kana karisip,geldin oturdun yüregime.Bir baska yerde 
olamazdin zaten.Sen benim en degerli yerimde,yüregimde olmaliydin,orada 
kalmaliydin. 
Çok aska ev sahipligi yapan bu yürek,ilk kez bukadar kolay kabullendi 
seni.Herhangi bir konuk degildin artik.Buyüzden ne agilama fasli vardi 
nede 
ugurlama.O yüregin gerçek sahibiydin.Simdi sonbahar kisa giriyoruz ya...
Ben dört mevsim bahari yasadim seninle Çiçek çiçek açtin yüregimde.
Gökkusagi zayif kaldi senin renklerin karsisinda.Taze bir yaprak gibi 
yesildin.Açelyaydin pembeliginle.Üzerine çig taneleri düsmüs sari 
güldün.Kirmiziydi n bir ates gibi.Ve maviydin... En çok bu renkle anmayi 
sevdim seni.Denize tutkundum,denizi sensiz,seni denizsiz düsünemedim. Seni 

severken dünyayi da sevdim ben,insanlari da...Kendime bile dar gelirken, 
içinde herkeze olan bir hayatin sahibiydim artik.
En kizgin, en tahammülsüz oldugum anlarda bile seni düsünmek yetti 
bana,içimdeki sevinç yüzüme yansidi,güldüm. Beni böylesine güldüren senin 
sevgindi ve ben kaygisiz,içten gülüsün ne demek oldugunu, nasil güzel bir 
sey oldugunu anladim seninle. Her seye ragmen sevdim seni.Güçlüydüm ve 
asamayacagim hiç bir zorluk yoktu. Koca bir kente,koca bir ülkeye kafa 
tutabilirdim.Sen elimden 
tuttugunda,patlamaya hazir volkan gibi hissederdim kendimi.Menzil sendin 
ve 
ben o menzile ulasmak için önüme çikan herseyi yok edebilirdim.Sana 
ulasmami 
engelleyecek herseyi eritirdim,kül ederdim.Sana ulastigimdaysa sakin bir 
göle dönüsürdüm.Ve o göle birtek sen girebilirdin.
Sevdim ve hayrandimda...
Her halin çekti beni.Durusunu,uyuman i,gülmeni,kizmani, 
saskinligini,safligi ni,kurnazligini,çocu klugunu, olgunlugunu 
sevdim.Sesini 
de sevdim suskunlugunuda.Küçük 
oyunlarini,kaprisler inisitemlerini,korku larini sevdim.Seni ve o doyumsuz 

sevdani, uçari sevdani anlatacak kelime bulamadim çogu zaman.Sigmadin 
cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadi.
Seni severken yorulmadim.Çünkü sen yasam kaynagiydin.Hergün 
yenilendim.Seninle çogaldim,büyüdüm.Eks ik kalan neyim varsa 
tamamladin.Ölmeyecek tim çünkü sen ölümsüzlügün ta kendisiydin.
Sevdim iste ötesi yok...
Hep ertelenen bir an hiç yaşanmamaya mahkumdur. Düşlerin bekleyişini 
yalnızca bir hüsran karşılayacakdır. Mevsimleri sayarsak ömür baharsız 
tükenir gider. Sevdiklerimizi bulmak yada bulduğumuzu sevmek tercihi en 
zor olan iki seçenektir bu sınavda... 
Boşuna akan ırmaklar mı var yüreğimizde, sebepsiz mi çoşkun bir denizde 
maviye hasretliğimiz? Ufuk ta görünen o ki mutluluk tek kişiliktir 
aslında. Karşımızdakinin çabasına ihtiyacı yoktur mutluluğun, Aşkında 
sevdiğin kadar büyüktür. Sevdiğin sürece meydan okur dünyaya.
Hasretle beklenen gelmez hiç bir zaman o hasreti yalnız tüketirsin. 
Karşılık bulmuyorsa sevda umut değil kendini hükümdar sanan köleler 
üretir, dönemezsin. Ama boşuna geçmemiştir dolan vakit. Heba olan 
şiirleirn değildir. Türkülerin diliyle yas tutan geceler, sırdaşlığını hiç 
farketmez. Kıymetini bilmediğin kır çiçekleri yeniden açar o gül solarken.
Ayrılanlar yıllar geçsede üstünden hep aynı acıyı çeker. Ama yollar hiç 
bitmez. Sonuna geldiğini zannetiğin yerler birer duraktır aslında. Ve sen 
yolculuğunu gönüllü bitirmişsindir o durakta. Güneş hep geç kalırmış gibi 
gelir, sen bir baharda mevsimler başka havada... Gerçeklerle düşler yerini 
kaybeder. Bir tek o kalır yüreğinden hiç gitmeyen. Aynı bakışlı resmine 
saatlerce dalışın kalır, sevdanın tutsaklığında acılarını dindiremeyen...
Şöyle dimdik durup rüzgara karşı ''Ey hayat sen şavklı sularda bir 
dolunaysın, aslında yokum ben bu oyunda, ömrüm beni yok saysın'' diyerek 
çekip gitmek gelir aklına, Bedeninizin parçalanması hiç umrunda değildir, 
ama sevdiği uğruna ölenlerden olmak istemezsin. Çünkü yalnız yaşarken bir 
ihtimal daha vardır. Belki ölüme değil ama onun hayatına geç kalmışsındır. 
Uzaktır öyle kalacaktır belki. Hep bir umutla beklenirken sevda habercisi, 
yüreğini teselli etmekde sana düşer. 
Her şeye rağmen korkutmasın seni bu sevdanın ateşi. Her yangın önce 
başladığı yeri yakar. Sana küçük kendime büyük gelen yüreğimde yıllar 
geçsede senin adını yazar. Ve bil ki sevdiğim, uslanmaz ruhum yaşadıkça 
seni sever, seni sevdikçe yaşar..


Yüreğim bir ayraç misali takıldı bakışlarının arasına.
Günlerden hangi cumartesiydi veya pazardı inan hatırlamıyorum. Anlamsız 
olduğum, sıkıldığım, boş boş etrafa bakındığım anlardan birinde avuç 
içlerimin arasına aldım sesini ve seni aradım.
Yolculuklar neden daima alfabenin sonuna doğru başlar ki?
İşte benimkisi de böyle bir yolculuktu. İlkin loş bir karanlıkta “merhaba” 
dediğim, sonrasında da adresini bilmediğim bir kapı aralığında söylediğim 
bir merhaba…
Yüzünde küçücük çocukların kırılgan ifadesiyle aralık bir bakışta 
tutulmuştum gözlerine. Benim kadar derin bakıyordun. Öyle zamana borcun 
yoktu diğerleri gibi. Göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettirene kadar, 
içime doğru bakıyordun. İçim ne de çok ezildi gözlerimi kaçırdığım, başımı 
öne eğdiğim ve hatta ilk defa tenime dokunduğun zaman.
Söylesem hangi izi taşırsın bedeninde benden kalan ve kim bilir hatırlar 
mısın sırılsıklam bedenine dokunduğum anda sana söylediklerimi?
Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın?
Saçlarım darmadağınık
Oysa daha bu sabah senin için hazırlanmıştı her şey.
Telefon defterine baktım, bir daha ve bir daha ve son bir defa. Seni 
aramak için sebepler yaratmaktan yorulan beynim sonunda uykuya verdi 
kendini. Aklım ve sen uykuya daldık.
On altıncı boyuttaydık seninle. Buraya kadar gelmemize izin veren ikinci 
boyuttu. Sayende arada geçen zamanları algılama fırsatım bile olmamıştı. 
Çünkü her şey çok hızlı olmuştu.
Oturdum… Elimdeki fincanda gittikçe soğuyan bir çayın ve vücuduna yavaş 
yavaş yayılan alkolün, az sonra bitecek hüznü yerleşmişti bakışlarımızın 
arasına.
Sanırım ben, bir tek seni alamadım o bakışların isimsiz randevularına.
Yapamadım…
O resmin üzerime düşen gölgesinden sıyrılamadım.
Hiç bilmeyecekti…
Duymayacaktı...
Yine kaldığı yerden alacaktı ellerini ellerine. Ama ben yine de yapamadım.
Mevsim sancıları yine her zamanki gibi gri şehrin sokaklarında içimi 
acıtıyor. Eksiliyorum senden içeri, sana doğru. Hiç kendine boğulur mu 
insan? Mahkemede hem sanık hem tanık olur mu? Erteler mi arzunun dolaştığı 
bakışları gözlerinden?
Terk eder mi o kırılgan titreyişi?
Anlaşılmayacak biliyorum. Yine de seni satır aralarına gizliyorum, kimse 
bilmeden, kimse duymadan.
Doğanın çam kokulu düşlerine emanet ediyorum o akşamı da. Işığın yerini 
küçücük ışıltılar almıştı hani.
Neredeyse sana (d)okunacaktım..
Dedim ya günlerden hangi cumartesiydi ve belki hangi pazar, 
hatırlamıyorum. Artık ne önemi var ki!?
Şimdi sana söyleyemediklerim i alıp yanıma gidiyorum.
Arkamdan bakar mısın yoksa gelir misin düşünmek istemiyorum ve yine her 
zamanki ve hiç bilmediğin gibi “sana” yalan söylüyorum.
Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın?


İnsanlar gördüm kendilerine yabancı kendilerine garip kendilerine uzak. 
Hiç bitmeyecek bir yolun yolcusu gibiydiler. Ne dinlenebilecekleri bir 
mola yeri ve nede zaten varabilecekleri bir yer vardı. Ruhlarındaki 
kabullenmişlik çirkin yüzlerine yansımıştı. Birbirlerinin kopyası bu 
insanlar arasında bir yabancıydım ben. Beni aralarına hiç almadılar, zaten 
hiç girmek istemediğimi bilmediler ki. Tek kelime konuşmadım onlarla. Yine 
de onlarla aynı adımları atıyordum bilinçsizce. O hiç bitmeyecek sandığım 
yola çıkmıştım onlarla birlikte bir kere. 


Koyu gri bir havanın hakim olduğu o yolda ne bir tek yıldız gördüm nede 
bir tek yağmur damlası düştü yola. Ne sıcak vardı ne soğuk. Kara, kirli 
bir toprağın üzerinde atıyorduk adımlarımızı. O uzanıp giden yolda ne bir 
yeşil, ne de mavi yoktu. Görünen sadece uzayıp giden sonsuz bir grilikti. 
Yol uzayıp gittikçe, binlerce kişi katılıyordu bize. Amaçsız kalabalığa 
katıldıkça katılıyordu insanlar. 
Ses yoktu, gülüş yoktu, heyecan yoktu, sadece nefes almaya odaklanmış bir 
insan güruhu vardı. Bense içimde çoğalttığım sesimi, bir mutlu yüze 
sakladığım gülüşümü, bir sıcak yüreğe sakladığım sevgimi dışarı vurabilmek 
için çırpınıyordum. Ama hiç bir yüz, hiç bir ses bu cesareti vermiyordu 
bana. Bu bıktırıcı, bu tekdüze, bu amaçsız adımların atıldığı yolda bir 
başka seçenek olmalıydı. Hissediyordum, ben bu yola bu insan kalabalığına 
ait değildim. Aynı şeyleri hisseden benden başkaları da olmalıydı. 
Sonra hiç varılmayacakmış kadar uzakta bir kuşun havalandığını gördüm. Bir 
umut yakalamıştım sonunda. Adımlarımı hızlandırdım. Sıyrıldım 
kalabalıktan. Koşmaya başladım. Kuşa yaklaştıkça gri hava dağılıyor, 
güneşin ısısını hissediyor, gökyüzünün maviliği çiçeklerin her rengini 
görüyordum. Ve en sonunda seni gördüm. Ordaydın. Küçücük ama yemyeşil bir 
çayırın ortasında, gelincikler içinde öylece oturuyordun. Senin az ötende 
hava kurşun gibi griyken. Senin başındaki gök masmaviydi. Ve sen gözlerini 
o maviliğe dikmiş uzaktan gelecek birini bekler gibiydin. Ben gördüklerim 
hissettiklerimin karşısında donmuş ve öylece kalakalmıştım. Yüzüme bakıp 
sadece "HOŞGELDİN" dedin. Ve o ses yeniden hayata döndürdü beni. İçimdeki 
bastırılmış gülümseme yansıdı yüzüme önce. Yüreğimin atışı hızlandı, tenim 
ısındı sonra. Az önce terk ettiğim o kalabalık yanımızdan geçip giderken 
biz senle el ele gülümsüyorduk onların şaşkınlığına. 
Artık senle bir sevdanın iki ortağıydık. Şimdi içimde çoğalttığım sesimle 
haykırıyordum herkes duysun diye... 
Hiç kimse sevdama senin kadar yakışmadı ve sevdam hiç kimseyi senin kadar 
yaşatmadı yüreğimde...


Geceydi seni bana taşıyan...Sen geceye yakındın, bende sana....Ağır aksak 
işleyen zamanın düşürdüğü tuzaklardan kurtulup geldin, hoş 
geldin.Korkularınla, sırlarınla ve sadece gözlerine derin bakanların 
görebileceği acılarınla geldin, iyi ki geldin..... Bekleyişlerimin içine 
hapsettiğim özlemlerim vardı.Nicedir kimseyle paylaşmadığım 
hüzünlerim.Soramadığ ım sorularım.. Hatırladığımda yüreğimde yaratacağı o 
korkunç sızıyı duymaktan korktuğum için beynimin bir köşesine fırlatıp 
attığım ve bir daha hiç dokunmadığım anılarım vardı....Şimdi özgür 
bıraktım özlemi.Şimdi hüzünde sevinçte doyasıya yaşanıyor bende.Sorular 
cevabını buluyor, anılar canlanıyor çünkü sen geldin.Susmak ne çok 
akıllandırmış beni... Ne çok biriktirmişim kelimelerimi....Bir bir 
dökülürken dilimden sevda sözcükleri senin o tedirgin duruşun bile 
durduramıyor beni."Seni soluyan bir rüzgara kapılmış gidiyorum.", yüreğimi 
bir yelken gibi açtım, seninle dolduruyorum.Seninle olmanın, seni 
yaşamanın ve zamanı sadece seninle paylaşmanın eşsiz hazzını duyumsuyorum, 
ne iyi ettin de geldin.....Bir büyüysen bozulma. Bir hayali yaşıyorsak 
kaybolma. Hep biz çözecek değiliz ya gerçeğin düğümlerini, bırak kendi 
halinde kalsın. Ruhuna talibim ben asıl gerçek bu. Kaçışlardan bıkmış, hep 
yarım kalmış ruhum da bir tek seninle doyuma ulaşacak, kendini bulacak. 
Dedim ya, sen geldin.Bir de mavi var öyle ya..... Nereye saklamıştım 
maviyi ? Kimlerden gizlemiştim de yok sansınlar istemiştim ? Bak, güneş 
bile mavi mavi parlıyor görüyor musun ? Yavaş yavaş yok oluyor yüreğimin 
gri katmanları. Maviyle anılıyor görebildiğim her şey.En çok maviye 
tutkunum ben, bu yüzden mavi sen oluyorsun, çocuk gibi seviniyorum. Sen 
maviyle geldin..Sahi , çocuk olmayı ne kadar özlemişim ben... Senin 
içindeki çocukla oynayacak bendeki çocuk. Yalansız ve saf olacak. Kumdan 
kaleler yapacak, içine seni koyacak. Kaleyi yıkacak, seni kurtaracak, 
kahraman olacak.Çığlıklar atacak, yorulmayacak, sensiz hiç bir oyunda 
"ebe" olmayacak.Korkma , içindeki o çocuk hep yaşayacak, kimsenin zarar 
vermesine izin vermeyeceğim.Çünkü sen o çocukla varsın, o çocukla 
geldin.Yoktum ben , senden önce yoktum sanki. Sen geldin varlığını bildim. 
Sen geldin bir dokunuşun, bir öpüşün nasıl da büyük bir hazza dönüştüğünü 
gördüm. Sen geldin ben oldum, aşk oldum.Sen geldin....ama ne güzel 
geldin...



ÇAĞIR BENİ ....
Aşk adına işlediğim bütün günahlarımı kutsal sayarak yağmalanmış 
gecelerimin hüznünü bir bohça gibi sırtıma vurarak tutkumu ve
öfkemi,tutukladı ğım gözlerinin rengine boyayarak gelirim.
Hiç saklamadım duygularımı ama bir çocuk var ki içimde, asırlardır 
uykuda.Asıl ben oyum asıl o uyandığında ben hayata daha çok 
sarılıyorum.Konuşmay a hasret o çocuk artık uyusun istemiyorum.Onu 
uyandıracaksan ve büyüteceksen gelirim.Hep seni, sana ve bütün ağırlığına 
rağmen taşıyacağıma, hep seni sen kadar uzaklarda bile yaşayacağıma inan…
Hiçbir zaman senin gözlerinin gizliliğindeki güzelliği unutmayacağımı 
inan. Ve benim kuşatma altındaki düşlerimi ve düşlerimdeki gülüşlerimi de 
senin kanatmayacağına inanayım.İnandır beni gelirim..
Bakışlarımla okşayarak yüzünü gece yarısı hasretlerinin yoldaşı olurum, 
bölünmüş düşlerinde ve yalnız gecelerinde bak bana, hep konuk olurum 
sana..Şiirlerinde hep yeni umutları yeni sevdaları anlatan bir ozan gibi 
sana dair dizeler yazarım.Seni anlatmayacak her sözcüğü kullanılmaz 
kılarım.Salıverir im yüreğimi bir ezginin notalarına..Söyle şarkımı 
gelirim.
Rotasını kaybetmiş bir gemi gibi fırtınadan fırtınaya sürüklenirken Kara 
Göründü diye bağıran bir tayfanın sesindeki mutluluğu taşırım ben limanım 
sensin.Bir tek sana sığınırım korku dolu dev dalgaların şiddetinden.Aç 
kapılarını gelirim.utangaçlığım ı, güçsüzlüğümü, üzerini yalanlarla 
örttüğüm hatalarımı bırakarak acı ve gözyaşını unutarak umutlarımın da 
ellerinden tutarak gelirim.
Biz seninle ölür gibi öpüşmeli öpüşür gibi bölüşmeliyiz hayatı..hesapsız 
mekanlarda ve zamansızca.ayın karanlık yüzünü düşün, güneşi kucakladığın 
anı düşün başını göğsüme yaslayıp sustuğunda belki de ömründe ilk defa 
geçmişteki hoyrat sevdalara inat sen de yum gözlerini Sevda ile dağla 
yüreğini..Ben sendeyim, kazındım bir kez yüreğine..bundan böyle ihanetin 
adının bile anılmadığı bir ülkede, hayallerini azaltmadan bir baharı ve 
sonraki bilmem kaç baharı benimle birlikte yaşam istiyorsan çağır 
beni..GELİRİM SEVGİLİM!!!Çünkü seni çok seviyorum ne yazık ki bunu sende 
biliyorsun..


Bazen öyle bir iliskiye tutulursunuz ki, ne sevebilir,ne 
terkedebilirsiniz. Kör kütük baglanmissinizdir aslinda... En güzel 
yillarinizin, aci tatli hatiralarinizin ortagidir iç çekismelerinizin 
müsebbibi, yazilarinizin ilhami, sohbetlerinizin konusudur. 
Gözyaslarinizda, bilinçaltinizda, kahkahanizdadir. Korkunca saklandiginiz 
bir siginak,cosunca öptügünüz bir bayrak...Sevdaniz riyasiz, çikarsiz, 
karsiliksizdir.Sinir siz ve nihayetsiz "Ölmek var, dönmek yok"tur. * * * 
Lakin gün gelir anlarsiniz içten içe bir seylerin kanadigini... Tutkulu 
sevdalarin gizli hançerleri baslar parildamaya...Surasi ndan, burasindan 
elestirmeye koyulursunuz: "Söyle görünse, öyle demese, degisse biraz ya da 
eskisi gibi olsa..." Baskalarini örnek göstermeye, "Bak onlar nasil 
yasiyor" demeye baslarsiniz. Hem birlikte yasayip, hem özgür olmanin 
yollarini ararsiniz. Askinizin gözü kör degildir artik, yanlisini görür 
düzeltmek istersiniz. "Eskiden böyle miydi ya.." diye baslayan sohbetlerde 
açilir elestirinin kapisi açildikça, bastirilmis itirazlar yükselir 
bilinçaltindan... Böyle süremeyecegini bilirsiniz. Degissin istersiniz. O, 
sevgisizliginize yorar bunu... Ihanete sayar. Tutkulu iliskilerde ihanetin 
bedeli ölümdür. "Ya sev böyle ya da terket" diye gürler... * * * Bir 
zamanlar bir gülücügüyle alacakaranligi isitan o rüya, bir kabusa dönüsür 
birden... Kapatir gönlünün kapilarini, yasaklar kendini size... Hoyrattir, 
bakmaz yüzünüze... Zehir akar dilinden, konusturmaz, suçlar,yargilar 
mahkum eder. Mühürler dudaklarinizi, yirtar atar yazdiklarinizi, siler 
sizi defterden... "Iyiligin içindi hepsi, seni sevdigim için..." 
dersiniz,dinletemezs iniz. Ayrilirsaniz asamayacaginizi bilirsiniz, lakin 
böyle de sevemezsiniz. Ihanetten kirilmistir kaleminiz severek, terk 
edersiniz... * * * "Madem öyle..."nin çagi baslar ondan sonra...Madem ki 
siz böylesine tutkunken, o hep baskalarini seçmistir, madem ki kiymetinizi 
bilmemistir, o halde "günah sizden gitmistir". Lanet ederek bu karsiliksiz 
aska, çekip gitmeleri denersiniz. Askin göçmenlik çagi baslar böylece... 
Daha özgür olacaginiz limanlara demirlerseniz bir süre... Ne var ki 
unutamaz, uzaktan uzaga izlersiniz olup biteni... Etrafi bir sürü 
ugursuzla dolmus, kurda kusa yem olmustur. Deli kanlilar, eli kanlilar, 
ugruna ölenler, sirtina binenler sarmistir çevresini... Gurur duyar 
onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye... Ugruna kan dökenleri 
sever, yoluna gül dökenlerden fazla... "Bana ne... kendi seçimi" diye omuz 
silkmeye çabalarsiniz bir süre... Ama sonra... ansizin kulagimiza çalinan 
bir sarki ya da kapi araligindan süzülüp gelen bir koku, hatirlatir onu 
yeniden... Yaban ellerde, baska kollarda ondan bahseder aglarsiniz. 
Kokusunu özlersiniz türküsünü söylemeyi, sarkisini dinlemeyi, yemegini 
yemeyi, elinden bir kadeh raki içmeyi... Karsi nehrin kenarindan hasret 
siirleri haykirirsiniz, sular kulagina fisildasin diye... Dönüp "Seni hala 
seviyorum" diye bagirmak geçer içinizden...Dönemezs iniz. Göremedikçe 
baglanir, uzaklastikça yakinlasirsiniz. * * * Anlarsiniz ki bir çaresiz 
asktir bu, ne onunla olur, ne onsuz... Hem kollarinda ölmek, kucagina 
gömülmek arzusu, hem "Ne olacak sonunda"kuskusu... Böyle sevemezsiniz, 
terk de edemezsiniz. Sürünür gidersiniz...


Gidişine değil sitemim, beni sensiz günlere mahkum etmene... 
Bende olduğundan beri ne zaman aynaya baksam , kendimi bulamıyorum. 
Gözlerimde gözlerini, dudaklarımda gülüşünü görüyorum. Hep nefesini 
soluyorum, tenimde bir ürperti beliriyor. Koca şehir susuyor sadece sesin 
çınlıyor kulaklarımda. Bakabildiğim kadar ileride, dokunabildiğimce 
yakındasın ama hasret kalıyorum bebek yüzlüm gülüşüne. 
İstanbul gibi bakıyorsun bana, gizemli ve buğulu. Hem içinde olup , hem 
yalnız yaşamak bilsen ne kadar zor geliyor. Hayat kavgasını sürdürüyor 
sevdam. Aşk can çekişiyor gecelerimde. Tenine susuyorum Marmara’nın 
derinliklerinde. Yeditepe çalıyor sanki seni benden, yavaş yavaş 
tüketiyor. 
Gökyüzüne yıldızlarla tutunan peçesini çıkarıyorum karanlığın. Pencereden 
yatağına süzülen ay ışığı olmak, yüzünü sürdüğün yastık olup düşlerine 
avuç açmak için. Bedeninde serilmeliyim gece gibi. Meleklerin uyurken 
bıraktığı gülüşü seyretmeliyim başucunda. 
Kalmamı istermisin, yıldızlar bir bir gömülürken sabaha ? Dokunmamı 
istermisin ayaz düşen tenine ? Hani utanmazlığın koynunda kendinle 
sevişmelerinde yanında olmamı istermisin ? 
Kuruyan teninde terden boncuklar yapabilirim, güzel bir melodideki piyano 
tuşlari gibi dokunabilirim vücuduna, kıvrımlarınla ahenkli yaşayabilirim 
seni. Rüzgarın dağlarla kucaklaşmasını, dalgaların kıyılara cilvelerini 
getir aklına. Önce, süzülmelerini hisset kumlara köpüklerinin, sonra 
kızışan rüzgarla tut ellerimi. Tüm gücünle sarıl biçare kimliğime. 
Açlığımı , susuzluğumu , sırlarımı bitir gecede. İçimde kıpırdanışların , 
yüreğimde sıcaklığın, dudaklarımda titreyişleri sevdanın, tenimin 
ürpertisinde nefesin olmalı... 
Dağıt hazan düşen yatağımı. Güneşim ol Eylül gözlüm. ‘Seni istiyorum’ diye 
yutkunduğum nefesimi al dudaklarımdan, sırlarımı çöz öpüşlerinle. Ay gibi 
yum gözlerini geceye, yıldız gibi kay geç düşlerimden. Tadını bilmediğim, 
tenine düşmedigim hayal olmaktan çık, dökül şehvetinle. 
Söyleyemem sana yanan tenimi, kıvılcımı düştü bir kez içime. Kıvranışlarım 
kadar sessiz uykusuzluğum. Her dokunuşumda kendime, haykırışlarım 
suskunluğum aslında. 
Kendime sarılıp yatağın bir ucunda tüm ürkekliğimle gelişini beklerim. 
İçimden akan ılıklığı, sıcak sevdayı sana sunmak , sadece hayalinle 
bütünleşerek yaşamak çok zor be aşkım... ‘SEN’ bendeysen, benimsen .. 
Neden geceler isyanım ? Kirpikten bulutlarını arala artık, güneş 
gözlerinde kapalı kalmasın, Uyan ! Dünya güneşe , ben sana kavuşayım. Seni 
seviyorum Eylül bakışlım... 


DİNLE
Ne zaman nasıl sevdim seni bilmiyorum.Oysa ki yasaktın bana, yasaktım ben 
de sana. 
Bahar gibi çıkıp geldin, tam da karakışın ortasında.Sesini duymak öyle 
huzur vericiydi ki içimde binbir kelebek uçup,kanat çırpıyordu sanki. 
Heyecandan yüreğim kurudukça bahar yağmurları gibi yağıyordun ruhuma. 
Sonra güneş olup açıyordun.Rengare nk gökkuşağı gibi 
aşk olup sarıyordun tüm benliğimi...Gökyüzün de süzülen uçurtma gibi 
uçuyordum bende senin aşkınla.. 
Seninle konuşurken bile sesin sesime değdikçe nefesim kesiliyordu. 
Hep gülüyordum,güldürüyo rdun yüreğimi sen benim.Öyle benleydin ki, öyle 
sen olmuştum ki.. 
Dinlediğim şarkılara mı seni alıyordum yoksa sen mi bana şarkılar 
oluyordun? 
Sevdim işte seni, hiçte saklamadım,saklıyama dım...Seni sen olduğun için 
sevdim.Bana yalansız dolansız gelmiştin. 
Herşeyin en güzelini hissettirişini sevdim...Ahh keşke birde benim 
olsaydın... 
Olamadın....Olamazdı n da...Yasaktın ama herşeye rağmen tatlıydın... 
Bilirsin zaman zaman karamsarlıklara düşerim ben, işte yine 
öyleyim...Neden kendimi yüreğinden taşındırılmış hissediyorum? 
Neden içimde ki bu acı? Neden? 
Bak bana!.. Gözlerimde yaş, yüreğimde yas var, hepsi sana... 
Bana hissettirdiğin gibi seviyorsan beni, tut elimi, sar beni..Hissettir 
bana aşkını yok et bu karamsarlıkları... 
Ya da yüreğine yeni bir levha as SAHİBİNDEN KİRALIKTIR diye.. 
DİNLE 
Dinle sevdiceğim 
Dinle!.. 
Ben seni 
Bu yüreğe 
Kiracı değil 
Sahibesi kıldım 
Sakın olaki 
Bu yüreği 
Aşk kumarın da 
Bozdurma...


Her Bakışımda... 
Gözlerine her bakışımda gökyüzünün gülümseyen çehresine umut yüklü 
bulutlar çizebilmek için sepetinde denizler taşıyan mavi yürekli bir 
çocuk, yemyeşil nehirler serpiyor gözlerime... 
Gökyüzüne her bakışımda gözlerinin yemyeşil iklimlerinden yüreğime 
süzülen melekler, zümrütlerle bezenmiş kanatlarındaki elmas işlemeli sevda 
filizlerini ekiyorlar içime. Ve ben her sabah, daha da büyütebilmek için 
sevdamı, işte bu umutla kaldırıyorum başımı gökyüzüne... 
Ellerine her bakışımda denizlerin ufukları kucaklayan sinelerinden, 
sonsuzluğun ab-ı hayatına müştak masmavi umutlar getiren tebessüm sesli 
martılar konuyor ellerime... 
Yüreğime her bakışımda ellerine ömrümü sunduğum bir melek karşılıyor 
beni! Zarif kanatlarından sevda türküleri yayılıyor. Gözlerinden yedi 
veren güllerinin sıcaklığı süzülen bir minik kırlangıç olup götürüyor beni 
huzurun gizemli diyarına. Çoğalıyor umut! 
Önce bulut gibi 
Sonra yağmur 
Gökyüzü gibi sonra 
Gözlerin gibi! 
Ellerin açelya, ellerin erguvan 
Uzanır da ellerin 
Mutluluklar filizlenir 
Dokununca yüreğime... 
Yüreğine her bakışımda tarifi imkansız baharlar yeşeriyor içimde! Menekşe 
bakışlı kır çiçekleri sarıveriyor her yanımı! Küçücük yürekleri mutluluğun 
sinesinde neşelendirmek için çırpınan yemyeşil parklara, turuncu oyunlar 
serpen yıldızlar beliriyor göklerimde. O şirin gülüşünle bana hayat 
veriyorsun! 
İnan ki Yar 
YÜREĞİME SIĞMIYORSUN...

YOLLANMAYAN 77 MEKTUP
ŞAMPİYON
05.07.1998

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder