9 Ekim 2010 Cumartesi

BENİ DUYUYOR MUSUN?

Ey, çevremizde esinen yel;
Bir tatlı şarkı söylüyor
İçini çekip yakarıyorsun;
Seni duyuyorum ama göremiyorum
Dokunuşunu hissediyor,
Şeklini seçemiyorum
Bir büyük deniz gibisin
Ruhumu dolduran ama boğmayan.

Dağlarda yükselir vadilerde alçalırsın
Çayırlara ve çimenlere yayarsın kendini
Yükselişinde bir güçlülük
Alçalışında bir yumuşaklık
Yayılışında bir incelik vardır.

Merhametli bir dost gibisin
Ezilenin yanında koruyucu
Saldırganın karşısında sertsin.

Sonbaharda yaslısındır, dolanırsın vadilerde
Ağaçlardan yankılanır iç çekişlerin
Kışın koparırsın tüm zincirlerini
Doğa baş kaldırır seninle birlikte.

İlkbaharda henüz güçsüz ve kararsızsındır
Ama yine de kıpırtılarındır uyandıran umutlarımı 
Yaz gelince sanki vurulup ölmüş gibi
Sıcaklığın mızraklarından ve güneşin oklarından
Gizlenirsin suskunluğun peçesinin ardına.

Gerçekten yas mı tutarsın sonbaharın son günlerinde
Yoksa mahçup duruşlarına mı gülümsersin
Çıplaklaşmış ağaçların ?
Gerçekten öfke mi duyarsın kış geldiğinde
Yoksa dans mı edersin gecenin
Karla kaplı mezarı üzerinde.

Gerçekten ölür müsün şu yaz günlerinde
Yoksa sadece uyuklamakta mısın
Meyvelerin yüreklerinde , asmaların gözlerinde
Ya da harman yerindeki ekinlerin kulaklarında ?

Yükselirsin kentlerin sokaklarından
Taşırsın beraberinde felaketin tohumlarını
Dağların tepelerinden çiçeklerin
Hoş soluklarını götürürsün önüne katıp usulca
Böylece dayanır yaşamın hüznüne
Taşıdığım can kavuşur esenliğe
Bir sır fısıldarsın sevdiğimin kulağına
Anlamını sadece kendi bilir ki
İlkin kederlenir, sonra kaptırır kendini mutluluğa

Bir durursun oyalanırsın
Bir salınırsın oraya buraya
Su üstüne yazarsın şiirlerini
Sonra silersin bazı kelimelerini
Anlayan böyle anlasın dersin.

Güneyden eserken sevgi kadar yumuşak
Kuzeyden geldiğinde ölüm kadar ürperticisin
Doğudan eserken ruh'un dokunuşu kadar yumuşak
Batıdan geldiğinde gazap ve öfke kadar hırçınsın

Yoksa sen bir haberci misin
Pusulanın dört bir yönünden
Dört sıkıntılı haber taşıyan ?

Kasıp kavurursun çölü, ayakların altında kalır
Umarsız kervanları sürükler
Kum dağlarının altına gömersin onları
O iç ferahlatıcı meltemde sen misin
Hani; alacakaranlıkta, birlikte yaprakların
Ve dalların arasında titreşen
Hani; çiçekleri selama durmuş vadilerde
Kepenklerinden bir düş gibi sızan
Hani; soluğunu tadan çimenlerin
Başlarını döndüren ve göz kapaklarını ağırlaştıran.

Okyanuslarda yükselir sarsarsın onları
Suskun derinliklerinde büklümlerinle
O da sen misin yoksa?
Hani; evlerinin kıyıcığında oynaşan
Çocukları lülelerinden okşayan
Kim bilir nerelere taşırsın yüreklerimizi
İç çekişlerimizi, soluklarımızı, gülüşlerimizi
Kim bilir ne yaparsın tutuşmuş ruhlarımızın meşalesini
Yaşamın ufkunun ötesine mi taşırsın yoksa?
Yoksa adanmış kurbanlar gibi sürükler
Karanlık inlerdemi yok edersin onları ?

Sakin gecelerde sana dökerler içlerini yürekler
Şafak sökünce dokunuşlarınla açılır gözler
Yürek ne duymuş? göz ne görmüş hiç umursamaz mısın? 

Kederli olan yaslı şarkısının yankısını
Yetim kırık gönlünü, terkedilmiş acısını
Ezilmiş olanda tasalı iç çekişlerini
Gezgin özlemini bırakırlar kanatlarının arasına
Yoksa emin bir yerde mi saklıyorsun bunları
Bir gün bir alçakgönüllü nasiplensin diye
Yoksa tümünü gömer misin toprak ana gibi bağrına?

Duyuyor musun şu iniltileri, yakarışları ?
Duyuyor musun şu iç çekişleri, kaygıları?
Yoksa sende güçlü ve mağrurlardan mısın?
Hani; uzanan elleri görmemezlikten gelen
Ve umutsuzların çığlıklarına kulaklarını tıkayan
Ey tüm dinleyenlerin Can'ı ;
Ey, çevremizde esinen yel;
Bir tatlı şarkı söylüyor
İçini çekip yakarıyorsun;
Seni duyuyorum ama göremiyorum
Dokunuşunu hissediyor,
Şeklini seçemiyorum
Bir büyük deniz gibisin
Ruhumu dolduran ama boğmayan.

Dağlarda yükselir vadilerde alçalırsın
Çayırlara ve çimenlere yayarsın kendini
Yükselişinde bir güçlülük
Alçalışında bir yumuşaklık
Yayılışında bir incelik vardır.

Merhametli bir dost gibisin
Ezilenin yanında koruyucu
Saldırganın karşısında sertsin.

Sonbaharda yaslısındır, dolanırsın vadilerde
Ağaçlardan yankılanır iç çekişlerin
Kışın koparırsın tüm zincirlerini
Doğa baş kaldırır seninle birlikte.

İlkbaharda henüz güçsüz ve kararsızsındır
Ama yine de kıpırtılarındır uyandıran umutlarımı
Yaz gelince sanki vurulup ölmüş gibi
Sıcaklığın mızraklarından ve güneşin oklarından
Gizlenirsin suskunluğun peçesinin ardına.

Gerçekten yas mı tutarsın sonbaharın son günlerinde
Yoksa mahçup duruşlarına mı gülümsersin
Çıplaklaşmış ağaçların ?
Gerçekten öfke mi duyarsın kış geldiğinde
Yoksa dans mı edersin gecenin
Karla kaplı mezarı üzerinde.

Gerçekten ölür müsün şu yaz günlerinde
Yoksa sadece uyuklamakta mısın
Meyvelerin yüreklerinde , asmaların gözlerinde
Ya da harman yerindeki ekinlerin kulaklarında ?

Yükselirsin kentlerin sokaklarından
Taşırsın beraberinde felaketin tohumlarını
Dağların tepelerinden çiçeklerin
Hoş soluklarını götürürsün önüne katıp usulca
Böylece dayanır yaşamın hüznüne
Taşıdığım can kavuşur esenliğe
Bir sır fısıldarsın sevdiğimin kulağına
Anlamını sadece kendi bilir ki
İlkin kederlenir, sonra kaptırır kendini mutluluğa

Bir durursun oyalanırsın
Bir salınırsın oraya buraya
Su üstüne yazarsın şiirlerini
Sonra silersin bazı kelimelerini
Anlayan böyle anlasın dersin.

Güneyden eserken sevgi kadar yumuşak
Kuzeyden geldiğinde ölüm kadar ürperticisin
Doğudan eserken ruh'un dokunuşu kadar yumuşak
Batıdan geldiğinde gazap ve öfke kadar hırçınsın

Yoksa sen bir haberci misin
Pusulanın dört bir yönünden
Dört sıkıntılı haber taşıyan ?

Kasıp kavurursun çölü, ayakların altında kalır
Umarsız kervanları sürükler
Kum dağlarının altına gömersin onları
O iç ferahlatıcı meltemde sen misin
Hani; alacakaranlıkta, birlikte yaprakların
Ve dalların arasında titreşen
Hani; çiçekleri selama durmuş vadilerde
Kepenklerinden bir düş gibi sızan
Hani; soluğunu tadan çimenlerin
Başlarını döndüren ve göz kapaklarını ağırlaştıran.

Okyanuslarda yükselir sarsarsın onları
Suskun derinliklerinde büklümlerinle
O da sen misin yoksa?
Hani; evlerinin kıyıcığında oynaşan
Çocukları lülelerinden okşayan
Kim bilir nerelere taşırsın yüreklerimizi
İç çekişlerimizi, soluklarımızı, gülüşlerimizi
Kim bilir ne yaparsın tutuşmuş ruhlarımızın meşalesini
Yaşamın ufkunun ötesine mi taşırsın yoksa?
Yoksa adanmış kurbanlar gibi sürükler
Karanlık inlerdemi yok edersin onları ?

Sakin gecelerde sana dökerler içlerini yürekler
Şafak sökünce dokunuşlarınla açılır gözler
Yürek ne duymuş? göz ne görmüş hiç umursamaz mısın?

Kederli olan yaslı şarkısının yankısını
Yetim kırık gönlünü, terkedilmiş acısını
Ezilmiş olanda tasalı iç çekişlerini
Gezgin özlemini bırakırlar kanatlarının arasına
Yoksa emin bir yerde mi saklıyorsun bunları
Bir gün bir alçakgönüllü nasiplensin diye
Yoksa tümünü gömer misin toprak ana gibi bağrına?

Duyuyor musun şu iniltileri, yakarışları ?
Duyuyor musun şu iç çekişleri, kaygıları?
Yoksa sende güçlü ve mağrurlardan mısın?
Hani; uzanan elleri görmemezlikten gelen
Ve umutsuzların çığlıklarına kulaklarını tıkayan
Ey tüm dinleyenlerin Can'ı ;
BENİ DUYUYOR MUSUN?



ASİMAVİKEMAL


şampiyon-14.07.2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder