9 Ekim 2010 Cumartesi

'Aşk insana en çok yakışandır be gülüm!''

elbet döner devran, elbet. Ve bu hasret biter. Bu uzun yollar kısalır. Uzanan eller dokunur birbirine. Elbet kuruyan dudaklar nemlenir. Aşk çiçeklenir pencerimizde. Menekşe tadında bir sabaha uyanılır. Neden bilimiyorum tüm hayallerim de sabah var, seninle uyanılan sabahların hayalleri bunlar. Belki öyle bir sabahta nazikçe, yavaşça ölebilirim. Bu dünyadan gideceksem böyle bir sabahta gitmeyelim. Aşık olduğum kadının yanında onun kokusuyla uyandığım bir sabahta ölmeliyim nazikçe, yavaşça... 
Şimdi ben ne anlatsam, ne söylesem boş. Yalnızım yalnız... Uzak çok uzağız... Yine de aşığız... Aşığız iliklerimize kadar be gülüm. Söylesene öyle yada böyle, uzak yada yakın, aşka, bu kalp çarpıntısına değmez mi yine de. Kurulan hayallerin gerçek olma yüzdesinin uyandırdığı heycan sellerine değmez mi? Değer be gülüm. Bu aşk ikimize de çok güzel yakıştı be gülüm! Gözünün mavisine, elinin inceliğine, omuzlarının iklimine, vücudunun buğulu deltasına çok yakıştı bu aşk... Sabaha karşı düşen bir çiğ tanesi gibi gözyaşlarıma yakıştı bu aşk. İmkansızlığa yakıştı, kimsesiz yalnızlıklarımıza, acılarımıza, bunaldığımız anlara, telefondaki sesimize, gülüşlerimize çok yakıştı bu aşk. Şimdi dinle sevgilim sana aşkın son baskı tarifini yapıcam: 
''Aşk insana en çok yakışandır be gülüm!''


ASİMAVİKEMAL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder